29 Mart 2013 Cuma

İlginç Efsaneler

"Marlboro Nasıl Tutuldu?

Marlboro firması ilk kurulduğunda işleri çok kötü gidiyomuş. Şirket iflasın eşiğindeyken bi adam gelmiş, “Satışları bir ayda 3 katına çıkarırım ama bunun karşılığında da şirketin yarısına ortak olurum. Yok çıkaramazsam ömrümün sonuna kadar fabrikada bedava tütün sararım” demiş.
Malbora’nın sahipleri zaten çıkmaz sokaktaymış, “Bi haftaya kalmaz batıcaz, kaybedicek neyimiz var ki” diyerek kabul etmişler teklifi. Adamın bunlardan tek isteği binlerce boş Malbora kutusuymuş. Zaten depoda milyonlarcası varmış, talebini karşılamışlar hemen. Sonra bizimki bütün paketleri tek tek ezmiş ayağıyla, gece 12’den sonra da hepsini uçaktan bütün Amarika’nın üstüne atmış.
Sabah millet uyanınca bi bakmış ki her tarafta boş malbuş kutuları. “Yav, bu sigara bu kadar çok içildiğine göre vardır bi hikmeti” diyerek tekel bayilerine akın etmişler. Şirket o ay 3 değil 5 katı satış yapmış. Taabi bizim adam da şirketin yarısına ortak olmuş. O kişi de Philip Morris’in ta kendisiymiş.

"Citroenin Amblemi"


Citroen'i kuran herifin kızı arabası devrilince ölmüş. Adam da hırs yapmış, "Ben hiç devrilmiycek bir araba yapıcam" demiş ve pnömatik süspansiyonu icat etmiş. Sonra da arabayı devirecek olana ödül vaadetmiş. Accayip bi paraymış ödül. Memleketin her tarafında millet Citroen’i devircem diye uğraşmış. Sonunda bi çavuş devirmeyi başarmış ama o da adamın kızı gibi ölmüş. Şirketin sahibi böyle bi yarışma açtığı için köpek gibi pişman olmuş. Hemen adamlarına emir vermiş, Citroen'in amblemi çavuşun anısına “ters duran çavuş pırpırı” olmuş.
Bi zamanlar Mercedes 302, seyahat firmalarının göz bebeğiydi. Hatta bilet alırken “Araba 302’mi aceba?” diye sormak adetten olmuştu. İşte bu geyik o dönemde çok anlatılıyodu: Mercedes firması 302’yi piyasaya sürdükten sonra fabrikasının kapısına devvv harflerle şöyle bi tabela astırmış: “BUNDAN İYİSİNİ ALLAH YAPAR"

"Kav Kibritleri Nasıl Kurtuldu?"

Ünlü Kav kibritlerinin satışı müthiş derecede düşmüş. Firma artık zarar etmeye başlamış. Ne yaparlarsa yapsınlar satışı arttıramıyorlarmış. Sabah akşam toplantılar yapıp bir çıkış yolu arıyorlarmış.
Satış departmanında işe yeni başlayan, üniversiteden yeni mezun bir genç, "Ben bunu hallederim. Hatta kâra bile geçersiniz" demiş. Ciddiye almamışlar tabii. Aralarında, "Yeni yetme bir çocuk mu bizi kurtaracak?" diye konuşmuşlar.
Ama işler daha da kötüye gidince başka çareleri kalmamış. Mecburen kabul etmişler. Çocuk hemen işe koyulmuş. Ve bir ay sonra satışlar gerçekten de dörde katlanmış!
Genç satışçı bunu şöyle bir numarayla başarmış: İmalatta, kibritlerin durduğu kısmı (yani çekmeceyi) ters yerleştirtmiş. Böylelikle kutu Kav yazan yer yukarıda tutularak açıldığında çekmecenin içindeki tüm kibritler yere saçılıyomuş! İnsanlar da dağılan kibritleri eğilip tek tek toplamak yerine zaten ucuz olan kibritten bir tane daha alıyormuş.

Dünyanın En Çirkin Kadını "Mary Ann Bevan"


Barbados Adası'ndaki Tabutların Esrarı

Barbados Adası'ndaki Tabutlar

Olaylar 1807 -1820 tarihleri arasında meydana geldi.
Batı Hint adalarındaki Barbados adalarında, Christ kilisesinin güzel bir mezarlığı vardı, Barbados'un zenginlerinin aile mezarları bulunurdu.

1807 Temmuz'unda Bayan Thomasina Goddard'ın cesedi basit, ahşap bir tabutla mezar odasının en üst katına konuldu. Daha sonra, delilik, intihar ve cinayet gibi kötü şöhrete sahip Chase ailesi kondu. Ailenin reisi kötü biriydi, kölelerine karşı öyle zalimdi ki, adamı ölümle tehdit ederlerdi.

22 Şubat 1808'de bebek Mary öldü, büyük ihtimalle babası, bebeği kızgın bir anında öldürmüştü! Zavallı bebek, ağır, metal bir tabutla mezara kondu.
Birkaç ay sonra, ailenin delikanlısı, tuhaflığıyla bilinen Dorcas, kendini bahçedeki bir dolaba kilitleyip, havasızlıktan öldü. O da aynı mezara kondu. Dış kapıya geldiklerinde, iki zenci kapıyı açtı, ağıtlar yakarak tabutu taşayanlar onu takip ettiler, taş basamaklara yöneldiler, sadece el fenerinin ışığı vardı, mezarın iç kapısı açıldı ve herkes korkuyla bağırdı. Bebek Chase'in tabutu, konulduğu yerin tam karşısında ve baş kısmı yukarıda olarak, dik duruyordu! Ağıt yakanlar, tabutu düzelttiler, ve Dorcas'ı kızkardeşinin yanına koydular. Bir ay sonra, albay Chase kendini öldürdü. O da aynı mezarlığa kondu.

8 yıl sonra, Chase'lerden olan bir çocuk öldü ve mezarlığa getirildi. Bu süre içinde, menteşeler paslanmıştı, kapıyı iki zenci ancak açabildi, içeri girenler korkuyla kala kaldılar! Bayan Goddard'ın tabutu normal yerindeydi ama Chase ailesinin tabutları ortalığa saçılmıştı! Bu çok tuhaftı zira her birini dört kişi anca kaldırabiliyordu!

Bir ay sonra, mezarlığa çiçek koyan bir kadın 'çatırtı' sesleri ve 'inliyen birinin sesi'ni duydu. Kadının atının ağzından korkudan köpükler gelmeye başladı ve sonradan veterinerde tedavi görmek zorunda kaldı. Ertesi Pazar, kilisenin dışında bağlı duran atlar, korkuyla dörtnala tepeler kaçmaya başladılar, ve oradan da denize, ölüme atladılar!


Mezarlığın adı gittikçe kötüye çıkıyordu. Sırada Samuel Brewster'in cenazesi vardı, kimi Küba, kimi Haiti'den gelen, 1000 kişilik kalabalık bir cenazeydi. Şiddetli bir fırtına vardı ve dört zenci köle, kurşun tabutu taşıyorlardı ki, yine, insanın kanını donduran aynı manzarayla karşılaştılar, tabutlar yine ortalığa saçılmıştı.

Bu noktada, işe adanın valisi Lord Combermere, karıştı, sonraki cenazeye bizzat katıldı, bu hani tabutunun yeri hiç bozulmayan Thomasino Goddard'ın kızı Thomasino Clarke'ın cenazesiydi. Vali, mezarlıkta bir yeraltı dehlizi olup olmadığına baktı (ki, hiç yoktu), adamlara, yeni tabutu getirmeden önce, ters çevrilmiş tabutları düzeltmelerini emretti, sonra zemini ince kumla kaplattı ve kapıya yeni bir kilit taktırdı. Son olarak kapı, alçıyla mühürlendi, vali ve adamları alçı ıslakken, yüzüklerini iz bırakacak şekilde bastırdılar.

18 Nisan 1820'de güneşli bir günde, vali son kez mezarı açtı. Kapıdaki mühür bozulmamıştı. Ustalar alçıyı kırdılar, ama kapıyı ancak biriki santim açabildiler çünkü kapıya bir şey dayanıyordu, zorlayınca kapı açıldı, ağır bir cisim basamaklara çarparak düştü, tabii ki bu bir tabuttu. Mezara girdiklerinde, Dorcas Chase'e ait bir kol kemiği gördüler, tabutun kenarından dışarı sarkmıştı. Bayan Goddard'ın tabutu dahil, bütün tabutlar yine rastgele yerdeydi, vali pes etti. Cenazeyi başka bir yere gömdürdü.

Londra Bilim Müzesi ve Fizik Araştırmaları Derneği'nden araştırmacılar olayı araştırdılar ama hiçbir cevap bulunamadı.
Tabutlar, yer hareketlerinden dolayı devriliyor olamazdı çünkü mezar bir mercan yatağına yaslanıyordu, giriş kapısından başka hiçbir yeraltı dehlizi yoktu, kapıdaki mühür bozulmadığına göre, birinin gizlice içeri girmesi imkansızdı, mezara konulan mücevherlere dokunulmamıştı, dolayısıyla mezar hırsızlarının işi de değildi. Elliot mezarlığı bir daha asla kullanılmadı.

Seri Katillerin 20 Ortak Özelliği

Seri Katillerin Yirmi Ortak Özelliği Araştırmalara Göre Şöyle Belirlenmiş:

1) Birbirine benzer en az 3 cinayet işlemiş olmaları.

2) Durdurulana kadar öldürmeye devam ediyorlar. Bugüne kadar öldürmeye son veren seri katil olmamış.
3) Cinayetten sonra bir sakinleşme dönemine giriyorlar. Bu süre kimi katile göre birkaç gün, kimine göre de bir iki yıl olabiliyor.

4) Katil, sakinleşme döneminde cinayeti hafızasında canlı tutabilmek için kurbandan muhakkak bir eşya ya da organ alıyor.

5) Bazı istisnalar dışında hep yalnız çalışıyorlar.

6) Hepsinde cinsel davranış bozuklukları ve intihara eğilim oluyor. Büyük çoğunluğu da alkol ve/veya uyuşturucu bağımlısı.

7) Hafızaları zayıf. gerçekle yüzleşmekten kaçan yapıları var. Hayvanlara işkence etmek gibi eğilimleri var.

8) Kurbanlarını genellikle kendi yaş gruplarından seçiyorlar, fakat sosyal ya da ekonomik sınıf farkı gözetmiyorlar.

9) Birçoğu kurbanlarının etini yemekten ve Ölü sevicilikten hoşlanıyor.

10) Cinayet işlerken ne yaptıklarının farkındalar. Cezai sorumlulukları var.

11) Aşağılık duygusuna sahipler.

12) İktidar ve güç ihtiyaçlarını tatmin için olduruyorlar. Öldürme güdüsünü harekete geçiren, genellikle cinsel ihtiyaçların açığa çıkması ile oluyor.

13) Yaşları genellikle 20 - 40 arasında, ve %90'i erkek.

14) Çoğunluğu beyaz tenli, heteroseksüel ve dindar.
15) Hiçbiri dış görünüm olarak adam öldürecek birine benzemiyor. Düzenli bir işte çalışanların yüzdesi %1. Çoğu silik ve ezik insanlar.

16) Bütün seri katillerin problemli bir çocukluk geçmişleri olmuş, veya cinsel saldırıya uğramışlar.

17) Zeka seviyeleri normalin üstünde. %30'u üstün zekalı.

18) %81'i pornografiye, %79'u mastürbasyona, %71'i röntgenciliğe* ve %7'si de fetişizme meraklı.

19) %80'i, 18 yaşına gelmeden önce kadınlara veya erkeklere tecavüz etme hayali kurmuş oluyor.

20) Erkek seri katillerin birçoğuna çocukken kız kıyafetleri giydirilmiş.

Abraham Lincoln'ün Saatindeki Gizli Mesaj

Amerikan iç savaşı sırasında başkanlık yapan Abraham Lincoln'ün köstekli cep saatinde "gizli" mesaj bulunduğu anlaşıldı. Washington'daki Tarih Müzesi yetkilileri, eski başkanın 1850'li yıllarda satın aldığı saatin mekanizmasına, bir tamirci tarafından yazı yazıldığının anlaşıldığını bildirdi.

Saatin altın mekanizmasına işlenen yazıda, iç savaşta atılan ilk kurşuna atıfta bulunuluyor ve ülkenin başında bir başkan bulunmasından duyulan memnuniyet dile getiriliyor: "13 Nisan 1861: Sumter kalesi isyancıların saldırısına uğradı. Allah'a şükür, başımızda hükümet var."

Saat çarkına minnacık harflerle gayet ustalıkla işlenen yazının, 1861 yılında tamirci Jonathan Dillon tarafından kazındığı bildirildi. Saat, arızalanınca o tarihlerde Abraham Lincoln, tamir için saatçiye gönderilmişti.

Müze müdürü Brent Glass, "Lincoln cebinde böyle bir mesaj taşıdığından tamamen habersizdi. Anlaşılan, tamirci tarihi bir olayı kaydetmek istemiş..." dedi. Saat, 1958 yılında müzeye verilmişti ve içindeki mesaj şimdiye kadar fark edilmemişti.

ABD'nin 16. başkanı Lincoln, 1861-1865 arasında başkanlık yapmıştı. Lincoln, 1865'te savaşın sonlarında bir güneyli tarafından öldürülmüş, savaşı kuzeyliler kazanmıştı.

Cumhuriyetçi Lincoln, köleliği kaldırdığı ve ABD'nin bütünlüğünü muhafaza edebildiği için, en büyük başkanlardan sayılıyor.

Ay nasıl kokar?

Anlaşıldığı kadarıyla barut gibi.
Ay’da yalnızca on iki kişi yürüdü, bunların hepsi de Amerikalıydı. Astronotlar hava geçirmez uzay elbiseleri içinde Ay’ı koklayamıyorlardı, ama Ay’daki toprak yapışkan bir madde olduğundan Ay yüzeyinden kabine döndüklerinde yanlarında bu tozlardan bol miktarda sürüklüyorlardı.
Astronotlar Ay toprağının kara benzediğini, barut gibi koktuğunu ve tadının çok kötü olmadığını söylediler. Bu toprak büyük ölçüde, Ay’ın yüzeyine çarpan göktaşlarının yol açtığı silikon dioksitten meydana gelmektedir, bunun yanı sıra demir, kalsiyum, magnezyum gibi mineraller de içerir.
NASA, uzay uçuşlarına katılan her bir ekipmanı koklayan küçük bir tim görevlendiriyor. Bunun sebebi, Uluslar arası Uzay İstasyonu’ndaki havanın hassas dengesini değiştirebilecek herhangi bir maddenin uzay mekiğine girmesini önlemek.
Ay’ın peynirden oluştuğu fikri muhtemelen 16. Yüzyıla dayanıyor. Bu konuya yapılan ilk atıf John Heywood’un Atasözleri (1564) kitabında geçiyor: “Ay, taze peynirden meydana gelmiştir.” Taze peynir tıpkı Ay’ın yüzeyi gibi, benekli bir görünüme sahiptir.

Deccal’in sayısı kaçtır ?

616.
Kıyamet gününden önce dünyaya hükmetmeye gelecek korkunç Deccal’in simgesi 2000 yıldan beri 666’dır. Birçok kişi için bu uğursuz bir sayıdır: Avrupa Parlamentosu bile 666 numaralı koltuğu boş bırakır.
Bu sayıdan İncil’in en son ve en tuhaf kitabı Vahiy’de bahsediliyor: “Anlayabilen, Deccal’in sayısını hesaplasın: Çünkü bu sayı bir insanı simgeler ve onun sayısı altı yüz altmış altıdır.”
Ama bu sayı yanlıştır. Vahiy Kitabı’nın bilinen ilk nüshasının 2005’te yapılan yeni bir çevirisi bu sayının 666 değil 616 olduğunu açıkça gösteriyor. 1700 yıllık papirüs, Mısır’ın Oxyrhynchus şehrinin çöplüğünde bulundu ve başında Profesör David Parker’ın yer aldığı Birmingham Üniversitesi’nden bir paleografik araştırma ekibi tarafından deşifre edildi.
Eğer yeni sayı doğruysa, bu durum, eski sayıdan kaçınmak için küçük bir servet harcamış olanların hiç hoşuna gitmeyecek. ABD’deki 666 Otoyolu’nun adı 2003’te 491 Otoyolu olarak değiştirildi. Hele Moskova Ulaştırma Dairesi bundan hiç hoşlanmayacak. 1999’da 666 numaralı uğursuz otobüs yolu için belirledikleri yeni numara 616 idi.
Anlaşmazlık 2. Yüzyıldan beri devam ediyor. Deccal’in sayısını 616 olarak hesaplayan bir İncil versiyonu, Lyon Başpiskoposu Aziz Iranaeus (130-200) tarafından hatalı ve düzmece diye kınanmıştır. Karl Marx’ın arkadaşı Friedrich Engels Vahiy Kitabı adlı yazısında (1883) İncil’i inceledi. O da bu sayıyı 616 olarak hesapladı.
Vahiy, Yeni Ahit’in yazıya geçirilen ilk kitabıdır ve sayı bilmeceleriyle doludur. İbranice alfabesinin 22 harfinin her biri bir sayıya tekabül eder ve böylece her sayı aynı zamanda bir kelime olarak okunabilir.
Hem Parker hem de Engels, Vahiy Kitabı’nın politik ve Roma karşıtı bir risale olduğunu ve vermek istediği mesajı sayısal olarak şifrelediğini ileri sürer. Deccal’ın sayısı kaç olursa olsun ilk Hristiyanlara zulmeden Caligula ya da Neron’la ilgiliydi, hayatıkla bir yaratıkla ilgili değil.
666 fobisi, “Hexakosioihexekontahexaphobia” olarak bilinir, 616 fobisi ise “Hexakosioidekahexaphobia olarak bilinir.
Bir rulet çarkındaki sayıların toplamı 666’dır.

Amerika adını nelerden almıştır ?

İtalyan tüccar ve haritacı Amerigo Vespucci’den değil, Galli ve zengin bir Bristol tüccarı Richard Ameryk’ten almıştır.
Ameryk, John Cabot’un ikinci transatlantik yolculuğundaki baş sermayedardı. Cabot 1484’te Cenova’dan Londra’ya gitti ve Kral VII. Henry’den batıdaki bilinmeyen toprakları araştırma izni aldı.
Cabot, küçük gemisi Matthew’le Mayıs 1497’de Labrador’a ulaştı ve Amerika toprağına ayak basan ilk Avrupalı oldu:Vespucci’den iki yıl erken davranmıştı.
Cabot, Nova Scotia’dan Newfoundland’a kadar Kuzey Amerika kıyı şeridinin haritasını çıkardı. Richard Ameryk yolculuğun baş sponsoru olarak keşiflere kendi adının verilmesini bekleyecekti. O yıl Bristol yıllığında şöyle bir not vardır: “…. Vaftizci Yahya Günü’nde (24 Haziran) Amerika toprağı, Matthew adlı bir Bristol gemisiyle Bristollü tüccarlar tarafından bulundu.” Bu not neler olup bittiğini gayet iyi açıklıyor.
Bu yıllığın orijinal el yazması mevcut olmamasına rağmen, günümüze ulaşan diğer belgelerde bu metne bir dizi referans vardır. Bu, yeni kıtadan bahsedilirken “Amerika” tabirinin ilk kullanılışıdır.
Bu adı kullanan ve günümüze ulaşan en eski harita, Martin Waldseemüller’in 1507 tarihli büyük dünya haritasıdır; ama bu harita sadece Güney Amerika’yı gösteriyordu. Waldseemüller notlarında Amerika isminin Amerigo Vespucci’nin adının Latince versiyonundan türetildiğini varsaydı, çünkü Vespucci 1500-1502 arasında Güney Amerika kıyısını keşfedip buranın haritasını çıkarmıştı.
Bu durum, onun emin olmadığını ve diğer haritalarda (Muhtemelen Cabot’unkinde) görmüş olduğu bir ismin kökenini açıklamaya çalıştığını akla getiriyor. “Amerika” adının bilindiği ve kullanıldığı tek yer Bristol’dü –Fransa’da yaşayan Waldseemüller’in gitmesi muhtemel olan bir yer değildi. Waldseemüller anlamlı bir biçimde, 1513 tarihli dünya haritasında “Amerika”yı Terra Incognita (Bilinmeyen Topraklar) olarak değiştirdi.
Vespucci Kuzey Amerika’ya hiç varamadı. Yapılan ilk haritalar ve ticaret İngilizler tarafından gerçekleştirildi. Yaptığı keşif sırasında “Amerika” adını kullanmadı.
Bunun için geçerli bir neden daha var. Yeni ülkelere ya da kıtalara hiçbir zaman bir kişinin adı verilmemiştir; buralara daima bu kişinin soyadı verilmiştir.
Eğer İtalyan kaşif buraya bilinçli olarak kendi adını vermiş olsaydı, Amerika’nın adı muhtemelen “Vespucci Toprağı” (ya da Vespuccia) olacaktı.

Osmanlı Ve Çin İşkenceleri

1- Osmanlı döneminde idam edilecek adamın yanı başında bir sac hazırlanırmış ve bu sac allttan verilen ateşle iyice kızdırılırmış...Kafası kesilen adamın kafasını kestikten hemen sonra bu saca bastırırlarmış...Sıcaktan dolayı kan beyinde 2 saniye kadar dolaşacağı için adama yerde duran cansız bedeni son defa gösterilirmiş...

2-Suçlunun derisini yüzüp denize atarlarmış...(Acıyı tahmin edin artık.)

3-Suçlu ortası delik bir sandalyeye çıplak bir şekilde oturtulurmuş...Bu delik yere içinde fare olan bir kase yerleştirilirmiş...Ve kaseyi alttan yavaş yavaş ısıtırlarmış...Tabiki sıcağa dayanamayan fare çıkacak biyer bulamayınca suçlunun makattan kemirmeye başlayıp en son ağzından çıkarmış...

4-Suçlu güneşin altına ellerinden bağlı biş şekilde yatırılırmış...Suçlunun saçları kazınıp kafasına deve derisi geçirilirmiş...Deve derisi güneşte eriyip suçlunun kafasına yapışırmış...Saçlar deve derisi yüzünden dışarı doğru çıkamayıp içeri doğru çıkmaya başlarmış...Bir süre sonra saçların kafatasını delmesiyle beyne ulaştığı anda adam ölürmüş...

5-Suçlunun sığabileceği bir çukur kazılır ve suçluya tıkabasa yemek yedirilirmiş...Dışkısını da o çukura yapmak zaorunda kalan adam bir süre sonra dışkılarının bedenini çürütmesiyle ölürmüş...

Çin işkenceleri:

1-Suçlunun kafası kazınırmış ve suçlu bir direğe hiç hareket edemiyeceği şekilde bağlanırmış...Ve üstten damlalar halinde soğuk su damlatılırmış...Damlalar bir süre sonra balyoz etkisi yaptığından adamın delirmesi sağlanırmış...

2-Suçlunun göz kapaklarına iğne batırılırmış...Ve adam bir süre sonra daynamayıp gözlerinin kapatır ve kör olumuş...(Adamın biri 2 günün dayanmış en sonunda gözlerinden kan gelmiş ve kapatmak zorunda kalmış.)

3-Suçlu 10 metre karelik bir odaya kapatılırmış...Ve burdan hiç çıkartılmazmış...Yemeği düzenli olarak verilen adam tuvalet olmaması nedeniyle tuvaletini odanın bir kenarına yapmak zorunda kalırmış...Bir süre sonra yaptığı dışkı ve idrarların zehir salgılamalarından dolayı adam zehirlenerek ölürmüş...

4-Suçlunun göz kapakları açık kalacak şekilde tutuluruş...Ve belli bir mesafeden ellerinin adamın gözüne doğru ileri geri sallarlarmış...Saatlerce süren bu olayın sonunda adam kafayı yermiş...

Rakamların Sırları / Atatürk'ün Hayatındaki Rakamların Sırları Part 5

Rakamların yarattığı ilginç tesadüflerden biri de Atatürk’ün hayatında ortaya çıkıyor.Atatürk 1881’de 19.yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur. 1900'de 19 yaşında Harbiye’ye girmiştir. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştı ve bindiği vapurda sadece 19 yolcu vardı. 19 yıl Türk milletinin kaderine hükmetmiş. Adı ve Soyadı yani ‘Mustafa Kemal ATATüRK’ 19 harftir. 10 Kasım 1938 (19X2X19) (10 Kasım günü saat 9 da 10+9=19) 3X19 =57 Yaşında yaşamını yitirdi. Doğum ve ölüm yılları (1881 ve 1938, 19 sayısının katlarıdır.)